ESKİ DOĞUM ADETLERİ
Doğum her zaman mutlu bir olay olarak kabul edilir. Çocuğu olmayan kadına 'kısır" denilir Çocuğa olmayan kadın hocaya gider. Hoca kadının yıldızlamasına bakarak ona okur ve muska yazar. Bundan sonra çocuğa olan kadın muskayı yedi yıl takar. Çocuğu olmayan kadını bacaklarından tavana asıp sallarlar. Göbek düşüklüğü vardır diye göbek çekerler. Ceviz yaprağı pınar v.b bitkiler kaynatılır. Kadın bunların buğuna oturtulur. Çok düşük yapan kadına "imamlık, şeytanlı kadın denir. Hamile kadın "yüklü, gebe, aşeriyor" şeklinde ifade edilir.(çocuğu doğup yasamayan kadınlar tekkeye bağlanır. Kadının karni büyükse oğlan, küçükse kız. Ekşi yerse kız, tatlı yerse oğlan olacağına inanılır. Kadın güzelleşirse oğlan, çirkinleşirse kız olur."Kız kendini, oğlan anayı süsler" denilir. Hamile kadın nar ve kiraz yerse çocuğu güzel olur. Çocuk kara gözlü olsun diye zeytin, yanakları kırmızı olsun diye elma yenilir. Kadının kolay doğum yapması için hamileliği boyunca çalışması istenir. Çalışmayan kadının çocuğunun karnında şişeceğine ve zor doğum yapacağına inanılır. Kadın hamileliği boyunca kimseyle kavga etmez, kimseye kötü söz söylemez.
Doğumu zorlaşan kadını battaniyeye koyup sallarlar. Bacağından tutup sallarlar. Ebe kadın sırtına alıp sallar. Çocuktan sonra gelen eşe "son" denilir. Göbek kordonu kesilirken kızın kordonunun sesi güzel olsun diye daha uzun kesilmesine dikkat edilir. Göbek kuruyup düşünce kızınki evcil olsun diye evde bir oyuğa sokulur. Oğlanınki mali olsun diye ahıra gömülür. Dindar olsun diye camiye konur. Okusun diye okul bahçesine gömülür. Kadının doğumdan sonra sancısına" kızan eşi, cibar eşi" denir. Yeni doğan çocuğun boğazı şerbetli suyla açılır. Anne çocuğa sut vermek için üç ezan bekler. Böylece çocuk sabırlı olmayı öğrenir. Yeni doğum yapan kadınla çocuk kırk gün yalnız bırakılmaz. Kırkı çıkınca yalnız bırakılırsa şeytan tarafından değiştirileceğine inanılır. Yeni doğum yapan kadınlar çocuğunu "al basmasın, kir basmasın" diye bulundukları odaya çörekotu, üzerlik, tavuk pisliği, bıçak, tuz, süpürge ve ekmek kırıntısı konulur. Kırklı çocuğu, altın takılı gelin ve yeni giysinin bastığına inanılır, bunlar çocuğun yanına getirilmez. İki kırklı kadın karşılıklı boncuk veya iplik değişirler. İğne değiştirmeler. İğne değiştirirlerse çocukların iğne gibi olacağına inanılır. Çocuk hasta olup zayıf düşmüş se "aydaş olmuş" derler ve çocuğun iyileşmesi için dört yol ağzında aydaşaşi" pişirilir. Doğumundan kırk gün sonra anne ve çocuk kırklanır. Yasaklar kalkar. Çocuğun kırklanmaması halinde hasta olacağına, şeytanin peşinde dolaşacağına, büyümeyeceğine inanlık. Kadının sütü kesilirse" şeytan sütünü çalmış derler. Soğan, haşhaş, tatlı, helva, süt yoğurt gibi yiyeceklerin yenmesi halinde kadının sütü bol
ÖLÜMLE İLGİLİ GELENEKLERİMİZ
Hasta sahibi, hastanın ağırlaşması ile üzüntü ve sessizlik içindedir. Hastanın bulunduğu mekânda Kur'an okunur Hastaya su verilir. Sen vermezsen şeytan verir inancı vardır. Hasta öleceği zaman sağ yanına çevrilir. Çünkü Azrail gelirken sağ tarafından girermiş. Ölüm, hastada beliren bazı işaretlerden anlaşılır: Burun delikleri ıslanır, terler. Gözleri yeşilse mavileşir. Sayıklar. Öbür dünya ile konuşuyor denilir. Hasta çok can çekişiyorsa uzakta bulunan akrabasının elbisesini üstüne atarlar.Yeşi1 yaprak koyarlar. Ölümü kolay olsun diye. Hasta ruhunu teslim ettikten sonra elbiseleri çıkarılır. Üstüne temiz beyaz çarşaf örtülür. Her şey kefeni gibi temiz ve yeni olmalıdır. Çarşafın üstüne de ölünün şişmemesi için bıçak, makas, tavra konur. Hasta ruhunu teslim etmeden bedeni yakınları tarafından temizlenir. Kına yakılır. Eline hurma verilir."Bu dünyadan alacağın budur" denilir. Ruhunu teslim ettikten sonra ölünün elleri yanına konulur. Ayaklan parmak ucundan iple, çenesi temiz bir yazmayla bağlanır. Gece ölmüşse kişiyi gömmek için sabah beklenir. İkindiden sonra ve aksam ölü toprağa verilmez. Yer-gök mühürlenir, toprak kabul etmez inancı vardır. Çoğunlukla uzaktan akrabaların gelmesi beklenir. Ölü yıkanmaya götürüldüğünde yatağı toplanır. Odaya su serpilir. Döşeğin olduğu yere arkadan biri daha gelmesin diye taş konur. Üstünden çıkan elbiseler giyilecek gibiyse fakirlere verilir, değilse yakılır. Diğer elbiseleri de fakirlere dağıtılır. Ancak hatıra olsun diye kızında ve oğlunda bir parça giysi kalır. Kişi kendi evinin önünde yıkanır. Etrafını çevirirler. Ölü suyu ilik olur. Çok sıcak veya çok soğuk olduğunda ölünün vebalinin alınacağına inanılır. Yıkama suyunun içine mersin atılır. Bazı yerlerde mersinin cennet ağacı olduğu inancı yaygındır. Yıkama bittiksen sonra kızı, oğlu, akrabası, komşusu helallik için cenaze üzerine bir tas su dökerler. Yıkamada kullanılan kazanlar ters çevrilir ve üstüne taş konur. Arkadan bin ölmesin, kazana ölü için su girmesin diye. Kefen beyazdır. Şam pir, kaput bezi, hümayun adi verilen kumaşlardan yapılır. Kefen daima bıçakla kesilir. Çünkü Peygamberimiz öyle kesmiştir. Kadın kefeninin parça sayısı köyden köye farklıklar gösterir. Genelde kadın kefeni; iki kat carsa{iki kat çeki, önlük, gömlek, ara bezinden (setir bezi) oluşmaktadır. Gömlek yakasız ve dize kadardır. Ara bezi yedi kattır. Kefenlendikten sonra üzerine zemzem suyu dökülür. Ellerine, başına kına serpilir. Bazı yerlerde kefene tuz ve çörekotu serpilir. Çörekotuna şeytanin gelmediğine inanılır Erkek kefeni ise iki kat çarşaf ve bir gömlek oluşur. Kefenleme bittikten sonra başucundan, belden ve ayaktan bağlanır. Bazı yerlerde bağlandıktan sonra son bir kez dünya görsün diye yüz tekrar açılır. Kadın kefenlenirken içine, gelin giderken kesilen zülfü de konur. Kefenleme bittikten sonra hoca ve cemaat cenazeyi almaya gelir. Oradaki kişilerle helalleşme yapıldıktan sonra baş tarafı önde olmak üzere cenaze mezarlığa göre götürülür. Giderken sevap almak için cemaatteki erkekler iki üç adımda bir yer değiştirirler. Cenazenin mezarlığa gidişi esnasında bir evin önünden geçerken evde bulunanlar ayağa kalkarlar. Mezarlığa gidildiğinde musallada cenaze namazı kılınır. Namazdan sonra tekrar helalleşme olur. Mevta mezara önü kıbleye gelecek şekilde konulur. Bu amaçla baş ve sırtının altı toprakla yükseltilir. Üstü mertek tabir edilen tahtalarla kapatılır. Merteklerin dizilişinden sonra avuçlarla ve küreklerle toprak atılır. Mezarın baş ve ayakucuna mezar tahtaları dikilir. İmam talkın verir. Talkın bittikten sonra ölü sahibine başsağlığı dilenir. Cemaat ölü evine gider ve yapılan yemekler yenilir. Şepit, yufka ve helva dağıtılır. Bazı yerlerde ölü sahibi kurban keser. Gömüldüğü günü takip eden günlerde başsağlığı dilenir. Bu amaçla gelenler çeşitli yemekler yaparak ö1u evine getirirler."Allah sabırlık versin, Allah genç acısı göstermesin şeklinde teselli dilekleri iletilir. Olunun gömdüğü veya ertesi gün ya da bir hafta sonra ölünün ruhu için "egnilik" yapılır. Ekmekle helva dağıtılır. Bir hafta veya on gün içinde "eren" yapılır. Yemekler hazırlanır, ölünün ruhu için yedirilir. Ölümün üçüncü günü "Üç adağı" yapılır. Bu haşhaşlı, yağlı katmerdir.52. gününde "burun duası" okunur Bazı yerlerde 52.günü etin kemikten ayrıldığı gün sayılır, kurban kesilir ve yemekler yapılarak dualar edilir. Ölünün "devri" gömüldükten sonra verilir. Buğday ölçeğinin fiyatına göre kişinin devir parası hesaplanır. Bu para mezar kazana, yıkayana, yemeği yapana ve fakir olanlara dağıtılır. Mezar ziyaretlerine arife ve bayram günleri gidilir. Maddi durumu iyi olanlar kısa süre sonra, imkânı elvermeyenler daha sonra mezar yaptırırlar.
TÜRKÜLERİMİZ
TRT ARŞİVİ’NDE UŞAK TÜRKÜLERİ
1953 Yılından sonra kültürel kimliğini bulmaya çalışan Uşak, Kütahya, Afyon, Manisa, Denizli halk kültürü özelliklerini taşır. Bursa ve İzmir’in halk kültürüyle de birçok ortak yönleri vardır. Bu nedenle bağımsız bir Uşak halk kültüründen söz etmek olanaksızdır. Uşak halk kültürüyle ilgili derleme ve notaya alma çalışmaları 1953’ten sonra başlamış ve TRT kökenli sanatçıların gayreti ile 2000 yılına kadar TRT repertuarlarına 53 ezgi girmiştir. Yayın taraması ve derleme bantlarının değerlendirilmesi sonucu bu sayı 68’e yükselmiştir. Ancak bu sayının daha da detaylı folklor araştırmalarıyla artması olasıdır.
Ak buğdayım buğdayım, Arpalar hasır oldu, Aşağıdan geliyor Fadime’m, Aşağıdan geliyor gül Ayşe, Ay bulutta bulutta, Ayağında mesi var, Ayşe dedim adına, Bahçenin harımıyım, Bahçenizde güren var(Dudu gız),Binnaz kızı naz kızı, Cezayir’in harmanları savrulur, Çattılar gazan daşını, Çay başında çırpınıyor baykuşlar, Çeşmeden döndü geliyor, Çeşmeden Dudu geçti, Çeşmenin başında vurmuş gazanı, Çok göresim geldi bizim elleri, Ekinler ekilirken, Elvanlarla Takmağ’ınAraları, Evlerinin önleri kuyu, Evlerinin önünde bulgur dibeği, Gelive gidive(Evrenköy’ün alt yanında bostanı)Ey su yolu su yolu, Feslikenim dam başında(şındım)Gece yarısı tarlaya gider(tütüncü kızlar) ,Gelin tarlanız çiyilli pınar(yayla havası) ,Göçdereden gece geçtim, Guruldu mu şu Banaz’ın bazarı, Gül kurusu kalburda, Hadi gidem Garadaş’a üzüme, Hani benim yemenim, Harman yeri dü düze, İnce garanfildir gavganın başı, İslamoğlu derler benim adıma,(islamoğlu zeybeği) İslice’nin çeşmeleri de harlıyor, Kaleden indim iniş, Kara çadırımda vardır üç direk, Karanfil oylum oylum, Karanfilim eğriyi, Karataş’ın bağlarında üzüm var, Karşı karşı evimiz(Serinli Kuyumuz),Kiremitte buz musun? Küp dibinde bulgurum, Meleme koyunum vazgeç meleme guzundan,(Gelin alma havası)Minderin ucuna bastım, Nazoğlu’nun biber gibi benleri var,(NAZOĞLU ZEYBEĞİ)Nennen diyen de beleyim(ninni) Ormandan gel de a cavırın gızı ormandan, Pabucumun beli kırık sürürüm, Paşa Bey’in merdivenlerden inişi, Penceresi yeşil perde, Pınarın başına vurmuş gazanı, Siyah keten carım var, Sizin dükkan bizim dükkan demirden, Tarlaları bozarıyor,(İnce Mehmet),Türk Milleti Der ki(methiye),Unutulmaz tarih bugündür(Uşak kurtuluş türküsü)Uşaktır bizim ilimiz, Uzun uzun kamışlar, Vardım takmak hanına, Yağmur yağar tıpır tıpır yerlere, Yılan aktı kamışa(Hatice’m),Yordu beni evinizin yokuşu(kaşık havası),Kilitçi zeybeği, Uşak gelin alma havası, Aşağıdan gelir Yörük evleri, portakalın sarısı(Memduh bey türküsü)olmak üzere,68 tane TRT arşivinde uşak türküsü bulunmaktadır.
Genellikle, Uşak türkülerini, Celal Ural, Muzaffer sarısözen, Özay gönlüm, Mustafa koçak, İsmet Akyol, Ali Canlı, Nurten İnnap, Yüksel Ayhan, Nebi Yılmaz, Mustafa Çobanoğlu, Hale Gür, Yüksel Ayhan, İsmet Egeli, Nida Tüfekçi, Celal Ural, Sıtkı Akın, Ümit Bekizağa derlemiş ve notalamışlardır.
İbilak Mehmet (Mehmet Cafer),Mustafa Çobanoğlu, Ali Kırhan, Şükrü Şah, Şevki Ünlü, Mustafa koçak, Âşık Güllüşah yörenin belli başlı halk müziği sanatçılarıdır.
TRT ARŞİVİNDE BULUNAN BANAZ TÜRKÜLERİNDEN BAZILARI
TRT Arşivinde çeşitli Banaz türküleri bulunmaktadır. Bu türküler yerel kültürün zenginliğinin canlı kanıtlarıdır. Özellikle On Yedi Benli Şadiye’m ve Banaz pazarı sevilen türkülerdir.
TRT ARŞİVİNDE BULUNAN BANAZ TÜRKÜLERİ
Yöresi Kaynak Derleyen Notalayan
Guruldu mu şu Banaz’ın bazarı Mustafa Koçak İsmet Egeli İsmet Egeli
Kara çadırımda vardır üç direk Mustafa Koçak İsmet Egeli İsmet Egeli
Karanfilim Eğriyi Mehmet Gündüz Ümit Bekizağalı Ümit Bekizağa
Uzun uzun kamışlar Cemal Ünlü Talip Özkan Talip Özkan
On yedi benli Şadiye’m(ay bulutta) Ali Kırhan Muzaffer Sarısözen M.Sarısözen
Şadiye, Banaz’ın İmrez (şimdiki adı Ayvacık)köyündendir. Gıcırın İlhami ile evlenir. Daha sonra “ Kuru” lakaplı kişiyle kaçarak evlenir. İlhami’nin kardeşi sadık, askerden firar ederek gelir ve Kuru’ya Şadiye’yi bırakmalarını söyler. Kuru bu uyarıyı dikkate almaz.
Kuru’nun kardeşi Musa:
“Ellerinden geleni arkalarına koymasınlar “der.
Bunun üzerine İlhami’nin kardeşi Sadık, Erzincan’daki kışlasından tam teçhizatlı olarak firar edip gelir.Kuru’nun kardeşi Musa’yı çötürük denilen mevkide vurur.Gelip karakola teslim olur ve 20 yıl hapis yatar.Bu olay üzerine komşu köy olan Dolayköy’de (şimdiki adıyla Yazıtepe)ismi bilinmeyen bir kişi tarafından bir türkü yakılmıştır.
AY BULUTTA
Ay bulutta bulutta Geleceksen gel gayri
Mendilim kaldı dutta On yedi benli Şadiye’m
Geleceksen gel gayri Gençlik elden gidiyor
On yedi benli Şadiye’m Evleri camiye yakın
Daha gönlüm umutta Ak gülleri sen takın
Ay buluta giriyor Zengin kocaya vardın
Gözüm yari sürüyor