Ölüm, asıl ve tek gerçek...
Yaşam coşkun bir sel gibi akarken zamanı değerli kılan...
Onun olduğu bir dünyada ihtirasın, zenginliğin, şöhretin, intikamın, öfkenin, yıkımın ve mutsuzluğun ne anlamı var?
Birgün bir yerde vedalaşacağımız bir hayatı yıkımla, acıyla, ihtirasla geçirmek neden?
Bütün bunları fazlasıyla büyütmemeli, olduğundan başka değerlere yaymamalı.
Anı yaşamalı, geçmiş yani yaşanmış ve bitmiş olanla ilgilenmemeli, henüz gelmemiş olan hayal olan bir geleceğe kendi hayal gücümüzle anlamlandırmalar yapmamalı...
Birgün bakmışsın düşüncelerin, söylediklerin kaderin oluvermiş...
Olanı olduğu haliyle yaşa...
Yoksa geçmiş, gelecek ve ölümün bir kölesi haline gelirsin.
Fakirliği ya da zenginliği abartmak onlara fazlaca anlamlar yüklemek bizi onların birer kuklası ya da kölesi haline getirir.
Hayat, sonsuz bir yolculuk değil... Belki bugün, belki yarın er ya da geç ama önünde sonunda terk edeceğimiz bir yol... Bu yolu kusursuzca yürümek yaptığın iş için elinden gelenin en iyisini yapmak, özgürlüğünden ödün vermeden, adaletten yana olarak, abartmamak ve bencilleşmemek, hoşgörü göstermek sonunda an' ı yaşamakla onurlanmak. Bu insanın sahip olabileceği en büyük servet. Bu servetin farkında olmak, hakkını vermek ve iyi değerlendirmek gerekir. Çünkü eğer gelecek varsa bu ancak şimdinin hakkını vermekle gerçekleşecektir. Eğer yoksa, şimdiden kaybedecek hiçbir şey de yok demektir.
Yaşadığımız andan başka bir gücümüz ve kaybedeceğimiz bir servetimiz yoktur.
An' ı yaşamak dileğiyle...
Nurcan Mican